''Alemdağ, Çekmeköy, Polonezköy,
Beykoz, Riva ormanlarının ne kadar eşsiz güzelliklere sahip olduğunu, çoğu
İstanbullu bilmez. Doğrusu ben de buralara taşınmadan önce bu bölgede böylesine
dokunulmamış, çok farklı canlı türlerini içinde barındıran bu kadar büyük bir
orman olduğunu bilmiyordum. Ormanda yalnız başıma ilerlerken, toprağı örten
sarmaşıkların içinde bir kıpırtı, bir homurtu ya da bir kanat sesi duyduğumda,
yüz yıllık meşelerin arasındaki patika yollarında bisiklet izi gördüğümde içim
rahatlar. Aslında, yalnız olmadığımı bilirim. Baharda başka bir heyecanla
geliriz ormana, çuhalar açmış olur, sarı, kırmızı. Yeni yılın ilk günü gibidir
nevroz ormanda. Yaşamın ilk günü. Baharla birlikte kaplumbağalar çıkar
yolunuza. Sonra coşar börtü böcek. Böğürtlen toplarız Ağustos ayı boyunca.
Buradaki ormanın meşe, kayın, kestane, gürgen, çam ağaçları kadar önemli bir
özelliği de fundalık alanlar. Ormanın içinde elli metre yürüyemezsiniz. Bu
fundalıklar, sürüngenler, kuşlar ve çok sayıda canlı türü için uygun bir yaşam
alanı sağlar.
Sait Faik'in ''Alemdağ'da Var Bir Yılan''
öyküsünü bilirsiniz. Sait Faik, olgunluk döneminde o çok sevdiği İstanbul'dan
ve insanlarından sıkılmıştır. "İstanbul çirkin şehir. Pis şehir. Hele
yağmurlu günlerinde. Başka günler güzel mi, değil; güzel değil. Başka günler de
köprüsü bulanıktır. Yan sokakları çamurludur, molozludur. .. Evler güneşe
sırtını çevirmiştir. Sokaklar dardır, esnafı gaddardır. Zengini lakayttır.
İnsanlar her yerde böyle. Yaldızlı karyolalarda çift yatanlar bile tek. Yalnızlık
dünyayı doldurmuş. Sevmek, bir insanı sevmekle başlar her şey. Burda her şey bir insanı sevmekle
bitiyor." diye yazar. Sonra sözü Alemdağ'a getirir: "Güzel yer, güzel
yer Alemdağı. Şu saatte on beş metrelik ağaçları ile, Taşdeleni ile, yılanı ile.
Hava Alemdağı'nda ılıktır. Güneş, yaprakları kıpkızıl yaprakların içinde
doğmuştur. Gökten parça parça ılık bir şeyler yağmakta, çürümüş yaprakların
üstüne birikmektedir. Taşdelen parmak gibi akar. İçimizi şıkır şıkır eden bir
maşrapa ile önce içimizi, sonra çırılçıplak soyunarak dışımızı yıkıyor. Su
içmeye gelen bir tavşan, bir yılan, bir karatavuk, bir keklik. Polonezköy'den
şerefimize kaçıp gelmiş bir keçi ile alt alt üst üste oynaşıyoruz." diye
anlatır Alemdağ'ı Sait Faik...''.
(Alıntı; Çalakalem dergisinden)...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder